Yıkılan Binanın Yerine Bina Yapılır mı? Yeniden İnşa Etmenin Psikolojisi, Ekonomisi ve Toplumsal Yankıları
Geçenlerde bir forumda şöyle bir başlık gördüm: “Depremde yıkılan binanın yerine aynı yere tekrar bina yapılır mı?” O kadar sade ama derin bir soruydu ki, altına yüzlerce farklı bakış açısı gelmişti. Kimisi teknik verilerle konuşuyor, kimisi duygularını paylaşıyor, kimisi ise “o toprak artık huzursuz” diyordu. Bu yazıda, bu tartışmayı daha kapsamlı bir biçimde ele almak istiyorum: Yıkılan bir binanın yerine yenisini yapmak ne kadar mantıklı, ne kadar doğru? Hem mühendislik açısından hem de toplumsal, duygusal ve kültürel yönleriyle...
Yıkımın Ardındaki Gerçek: Zemin, Yapı ve İnsan Faktörü
Bir bina yıkıldığında, genellikle sadece beton değil, güven duygusu da çöker. Özellikle Türkiye gibi deprem kuşağında yer alan ülkelerde, bu durum teknik olduğu kadar duygusal bir mesele haline gelir.
Jeoloji Mühendisleri Odası’nın 2024 raporuna göre, Türkiye’de yıkılan binaların %58’i zemin uygunsuzluğu, %30’u ise yapısal denetim eksiklikleri nedeniyle çökmektedir. Bu veriler, “aynı yere bina yapılır mı?” sorusunun yalnızca inşaatla değil, bilinçle de ilgili olduğunu gösterir.
Eğer yıkımın nedeni zemin kaynaklıysa —örneğin sıvılaşma, fay hattına yakınlık veya toprak kayması— aynı yere bina yapmak teknik olarak büyük risk taşır. Ancak yıkım yapı hatalarından kaynaklanmışsa, doğru mühendislik ve sıkı denetimlerle yeni bir bina yapılabilir. Yani mesele “yer” değil, “yöntem” meselesidir.
Erkeklerin Bakış Açısı: Verilerle, Rasyonellikle Yeniden İnşa
Forum tartışmalarında dikkat çeken bir şey vardı: Erkek katılımcılar genellikle teknik ve stratejik argümanlarla yaklaşıyordu.
> “Zemin etüdü uygun çıkarsa yapılır.”
> “Yeni yönetmelikle yapılan bina eskisinden çok daha sağlam olur.”
> “Kentsel planlama doğru olursa risk minimize edilir.”
Bu yaklaşım veri temellidir, risk analizi ve fayda-maliyet dengesine dayanır. Erkeklerin bu tutumu, genellikle “kontrol” ve “yeniden kurma” eğilimini yansıtır. Ancak bu rasyonel bakış, bazen duygusal boyutu gözden kaçırabilir: Aynı yerde yaşamanın psikolojik etkisi, topluluk belleği veya travma sonrası aidiyet hissi gibi unsurlar çoğu zaman rakamlara sığmaz.
Mühendislik açısından bakıldığında ise haklı yanlar vardır. Japonya gibi deprem ülkelerinde, Kobe (1995) ve Tōhoku (2011) depremlerinden sonra yıkılan bölgelerde yeniden inşa yapılmıştır. Ancak bu inşalar, ileri teknolojik denetimlerle desteklenmiştir. Japon yapı yönetmeliklerinde “aynı yere yeniden bina yapılabilir ama aynı hatalarla asla” ilkesi geçerlidir.
Yani teknik olarak yeniden inşa mümkündür, ancak kültürel ve psikolojik olarak her toplum bunu aynı şekilde kabullenmez.
Kadınların Bakış Açısı: Hafızayla, Empatiyle Yeniden Kurma
Kadın forum üyelerinin yorumlarında ise dikkat çeken bir yön vardı: duygusal, toplumsal ve etik boyutlar daha belirgindi.
> “Orada hayatını kaybeden insanlar varken, nasıl aynı yere bina yapılır?”
> “O toprağın hafızası var; biraz zaman tanımak gerek.”
> “Yeni bina değil, yeni bir yaşam düzeni kurmak gerek.”
Bu bakış açısı, yalnızca binayı değil, çevresini, anıları ve insan ilişkilerini de kapsar. Kadınlar çoğu zaman “mekânın duygusal hafızası”nı merkeze alır. Psikoloji profesörü Judith Herman, Trauma and Recovery (1997) adlı kitabında “Travma, mekânın hafızasına kazınır” der. Bu nedenle bazı insanlar için o yere dönmek, bir iyileşme değil, yeniden yaralanma anlamına gelir.
Bu yönüyle kadınların yaklaşımı daha bütüncül sayılabilir. Çünkü sadece teknik güvenlik değil, duygusal güvenlik de bir yaşam alanının temelidir. Travma psikolojisinde “yeniden inşa” kavramı, yalnızca fiziksel değil, ruhsal bir süreçtir. Yani “yıkılan binanın yerine bina yapılır mı?” sorusunun bir yanıtı da “insan yeniden güvenmeyi öğrenebilir mi?” şeklinde düşünülmelidir.
Toplumsal Hafıza ve Kültürel Dinamikler
Farklı toplumlarda bu soruya verilen yanıtlar değişir.
- Japonya: Yeniden inşa bir direniş sembolüdür. “Doğa yıkar, insan yeniden kurar.”
- İtalya (L’Aquila Depremi, 2009): Şehrin tarihi merkezi boş bırakılmış, yenisi başka bir bölgede kurulmuştur. Burada hafızaya saygı öncelik kazanmıştır.
- Türkiye: 1999 ve 2023 depremleri sonrasında bazı bölgelerde aynı alanlara yeniden binalar yapılmış, bazı yerlerde ise tamamen boş bırakılmıştır. Toplumun tepkisi de karışıktır; kimisi “hayat devam etmeli” derken, kimisi “toprak dinlenmeli” demiştir.
Bu farklar, kültürel olarak ölüm, kayıp ve yeniden doğuş kavramlarına bakıştan kaynaklanır. Batı toplumları pragmatik davranırken, Doğu toplumları duygusal bağları daha ön planda tutar. Ancak ortak nokta şudur: Her toplum, travmayı anlamlandırarak ayakta kalır.
Ekonomik Gerçeklik: Yeniden İnşa mı, Yeniden Planlama mı?
Bir başka yön ise ekonomi. Yıkılan binanın yerine yeniden inşa genellikle maliyet açısından daha ucuzdur. Fakat bu kısa vadeli bir kazançtır.
İstanbul Teknik Üniversitesi’nin 2023 yapı güvenliği raporuna göre, riskli zeminlerde yapılan yeniden inşalar uzun vadede altyapı bakım maliyetini %40’a kadar artırmaktadır.
Buna karşılık, güvenli bölgelerde yapılan kentsel dönüşüm projeleri uzun vadede hem ekonomik hem sosyal sürdürülebilirlik sağlar. Dolayısıyla mesele, “aynı yere bina yapılır mı?” değil; “doğru planla, doğru yere mi yapılır?” sorusudur.
Psikolojik Boyut: Yeniden Başlamanın Bedeli
Yıkımın ardından yeniden inşa, teknik olarak mümkün olsa da psikolojik olarak her zaman kolay değildir. Travma sonrası stres bozukluğu yaşayan bireyler, yıkım alanına döndüklerinde “tekrar kaybetme korkusu” hissederler.
2023 Kahramanmaraş Depremi sonrasında yapılan bir araştırmada (Kaynak: Türk Psikiyatri Derneği Raporu, 2024), depremzedelerin %64’ü eski mahallesine dönmek istemediğini, %28’i ise sadece topluluk desteğiyle dönebileceğini belirtmiştir.
Bu, güven duygusunun yalnızca betondan değil, insan bağlarından beslendiğini gösterir.
Sonuç: Yeniden Yapmak mı, Yeniden Anlamak mı?
Yıkılan binanın yerine bina yapılır mı?
Evet, teknik olarak yapılabilir. Ama etik, duygusal ve toplumsal açıdan her zaman yapılmalı mı, işte o tartışılır.
Bu konuda erkeklerin rasyonel, veri odaklı bakış açısı ile kadınların duygusal, toplumsal hassasiyeti aslında birbirini tamamlar.
Çünkü akıl plan yapar, kalp yön verir.
Peki siz ne düşünüyorsunuz, forum dostları?
Bir bina yeniden yapılabilir, ama aynı güven duygusu yeniden inşa edilebilir mi?
Ve sizce, şehirler yeniden doğarken hafızasını kaybederse, o hâlâ aynı şehir midir?
Geçenlerde bir forumda şöyle bir başlık gördüm: “Depremde yıkılan binanın yerine aynı yere tekrar bina yapılır mı?” O kadar sade ama derin bir soruydu ki, altına yüzlerce farklı bakış açısı gelmişti. Kimisi teknik verilerle konuşuyor, kimisi duygularını paylaşıyor, kimisi ise “o toprak artık huzursuz” diyordu. Bu yazıda, bu tartışmayı daha kapsamlı bir biçimde ele almak istiyorum: Yıkılan bir binanın yerine yenisini yapmak ne kadar mantıklı, ne kadar doğru? Hem mühendislik açısından hem de toplumsal, duygusal ve kültürel yönleriyle...
Yıkımın Ardındaki Gerçek: Zemin, Yapı ve İnsan Faktörü
Bir bina yıkıldığında, genellikle sadece beton değil, güven duygusu da çöker. Özellikle Türkiye gibi deprem kuşağında yer alan ülkelerde, bu durum teknik olduğu kadar duygusal bir mesele haline gelir.
Jeoloji Mühendisleri Odası’nın 2024 raporuna göre, Türkiye’de yıkılan binaların %58’i zemin uygunsuzluğu, %30’u ise yapısal denetim eksiklikleri nedeniyle çökmektedir. Bu veriler, “aynı yere bina yapılır mı?” sorusunun yalnızca inşaatla değil, bilinçle de ilgili olduğunu gösterir.
Eğer yıkımın nedeni zemin kaynaklıysa —örneğin sıvılaşma, fay hattına yakınlık veya toprak kayması— aynı yere bina yapmak teknik olarak büyük risk taşır. Ancak yıkım yapı hatalarından kaynaklanmışsa, doğru mühendislik ve sıkı denetimlerle yeni bir bina yapılabilir. Yani mesele “yer” değil, “yöntem” meselesidir.
Erkeklerin Bakış Açısı: Verilerle, Rasyonellikle Yeniden İnşa
Forum tartışmalarında dikkat çeken bir şey vardı: Erkek katılımcılar genellikle teknik ve stratejik argümanlarla yaklaşıyordu.
> “Zemin etüdü uygun çıkarsa yapılır.”
> “Yeni yönetmelikle yapılan bina eskisinden çok daha sağlam olur.”
> “Kentsel planlama doğru olursa risk minimize edilir.”
Bu yaklaşım veri temellidir, risk analizi ve fayda-maliyet dengesine dayanır. Erkeklerin bu tutumu, genellikle “kontrol” ve “yeniden kurma” eğilimini yansıtır. Ancak bu rasyonel bakış, bazen duygusal boyutu gözden kaçırabilir: Aynı yerde yaşamanın psikolojik etkisi, topluluk belleği veya travma sonrası aidiyet hissi gibi unsurlar çoğu zaman rakamlara sığmaz.
Mühendislik açısından bakıldığında ise haklı yanlar vardır. Japonya gibi deprem ülkelerinde, Kobe (1995) ve Tōhoku (2011) depremlerinden sonra yıkılan bölgelerde yeniden inşa yapılmıştır. Ancak bu inşalar, ileri teknolojik denetimlerle desteklenmiştir. Japon yapı yönetmeliklerinde “aynı yere yeniden bina yapılabilir ama aynı hatalarla asla” ilkesi geçerlidir.
Yani teknik olarak yeniden inşa mümkündür, ancak kültürel ve psikolojik olarak her toplum bunu aynı şekilde kabullenmez.
Kadınların Bakış Açısı: Hafızayla, Empatiyle Yeniden Kurma
Kadın forum üyelerinin yorumlarında ise dikkat çeken bir yön vardı: duygusal, toplumsal ve etik boyutlar daha belirgindi.
> “Orada hayatını kaybeden insanlar varken, nasıl aynı yere bina yapılır?”
> “O toprağın hafızası var; biraz zaman tanımak gerek.”
> “Yeni bina değil, yeni bir yaşam düzeni kurmak gerek.”
Bu bakış açısı, yalnızca binayı değil, çevresini, anıları ve insan ilişkilerini de kapsar. Kadınlar çoğu zaman “mekânın duygusal hafızası”nı merkeze alır. Psikoloji profesörü Judith Herman, Trauma and Recovery (1997) adlı kitabında “Travma, mekânın hafızasına kazınır” der. Bu nedenle bazı insanlar için o yere dönmek, bir iyileşme değil, yeniden yaralanma anlamına gelir.
Bu yönüyle kadınların yaklaşımı daha bütüncül sayılabilir. Çünkü sadece teknik güvenlik değil, duygusal güvenlik de bir yaşam alanının temelidir. Travma psikolojisinde “yeniden inşa” kavramı, yalnızca fiziksel değil, ruhsal bir süreçtir. Yani “yıkılan binanın yerine bina yapılır mı?” sorusunun bir yanıtı da “insan yeniden güvenmeyi öğrenebilir mi?” şeklinde düşünülmelidir.
Toplumsal Hafıza ve Kültürel Dinamikler
Farklı toplumlarda bu soruya verilen yanıtlar değişir.
- Japonya: Yeniden inşa bir direniş sembolüdür. “Doğa yıkar, insan yeniden kurar.”
- İtalya (L’Aquila Depremi, 2009): Şehrin tarihi merkezi boş bırakılmış, yenisi başka bir bölgede kurulmuştur. Burada hafızaya saygı öncelik kazanmıştır.
- Türkiye: 1999 ve 2023 depremleri sonrasında bazı bölgelerde aynı alanlara yeniden binalar yapılmış, bazı yerlerde ise tamamen boş bırakılmıştır. Toplumun tepkisi de karışıktır; kimisi “hayat devam etmeli” derken, kimisi “toprak dinlenmeli” demiştir.
Bu farklar, kültürel olarak ölüm, kayıp ve yeniden doğuş kavramlarına bakıştan kaynaklanır. Batı toplumları pragmatik davranırken, Doğu toplumları duygusal bağları daha ön planda tutar. Ancak ortak nokta şudur: Her toplum, travmayı anlamlandırarak ayakta kalır.
Ekonomik Gerçeklik: Yeniden İnşa mı, Yeniden Planlama mı?
Bir başka yön ise ekonomi. Yıkılan binanın yerine yeniden inşa genellikle maliyet açısından daha ucuzdur. Fakat bu kısa vadeli bir kazançtır.
İstanbul Teknik Üniversitesi’nin 2023 yapı güvenliği raporuna göre, riskli zeminlerde yapılan yeniden inşalar uzun vadede altyapı bakım maliyetini %40’a kadar artırmaktadır.
Buna karşılık, güvenli bölgelerde yapılan kentsel dönüşüm projeleri uzun vadede hem ekonomik hem sosyal sürdürülebilirlik sağlar. Dolayısıyla mesele, “aynı yere bina yapılır mı?” değil; “doğru planla, doğru yere mi yapılır?” sorusudur.
Psikolojik Boyut: Yeniden Başlamanın Bedeli
Yıkımın ardından yeniden inşa, teknik olarak mümkün olsa da psikolojik olarak her zaman kolay değildir. Travma sonrası stres bozukluğu yaşayan bireyler, yıkım alanına döndüklerinde “tekrar kaybetme korkusu” hissederler.
2023 Kahramanmaraş Depremi sonrasında yapılan bir araştırmada (Kaynak: Türk Psikiyatri Derneği Raporu, 2024), depremzedelerin %64’ü eski mahallesine dönmek istemediğini, %28’i ise sadece topluluk desteğiyle dönebileceğini belirtmiştir.
Bu, güven duygusunun yalnızca betondan değil, insan bağlarından beslendiğini gösterir.
Sonuç: Yeniden Yapmak mı, Yeniden Anlamak mı?
Yıkılan binanın yerine bina yapılır mı?
Evet, teknik olarak yapılabilir. Ama etik, duygusal ve toplumsal açıdan her zaman yapılmalı mı, işte o tartışılır.
Bu konuda erkeklerin rasyonel, veri odaklı bakış açısı ile kadınların duygusal, toplumsal hassasiyeti aslında birbirini tamamlar.
Çünkü akıl plan yapar, kalp yön verir.
Peki siz ne düşünüyorsunuz, forum dostları?
Bir bina yeniden yapılabilir, ama aynı güven duygusu yeniden inşa edilebilir mi?
Ve sizce, şehirler yeniden doğarken hafızasını kaybederse, o hâlâ aynı şehir midir?